AYDINLIK GEBZE
  Planı olmayan Başkasının planının parçası olmaz mı?
 

ein Bild

 

 

BİR PLANI OLMAYAN BAŞKASININ PLANININ PARÇASI OLMAZ MI?

 

Emete GÖZÜGÜZELLİ

 

Kıbrıs’ta gerçekleştirilen son kamuoyu yoklamalarında da açıkça görüldü ki Kıbrıs Türkü KKTC Devletinin devamını istiyor ve AB’ne güvenmiyor, güvenemiyor! Adada güvence duyduğu en büyük kurumlardan biri olarak da  TSK’ni gördüğünü ifade edebiliyor. Ancak, . halkın %70’i aşkın kısmının iki devletlilik tezi ile ancak çözüme gitmek istediğini ifade etmesine karşın Sayın Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın 2007 yılında yeni aktüel dergisine verdiği demeçte “iki devletli  bir çözümü tercih edenlerin yüzde 70’in üzerinde olması, demek değildir ki Kıbrıs Türk halkı çözüm istemiyor. Halkın birinci tercihi iki ayrı devlet olabilir ama önüne başka opsiyonlar da konursa tercihler değişebilir” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.

 

Burada Cumhurbaşkanı halkın iki devletli tezini istemesinin oranının %70 üzerinde olmasını “bu demek değildir ki Kıbrıs Türkü çözüm istemiyor” derken sanki de Kıbrıs Türkü iki devletli tezi savunmakla yani KKTC’ine sahip çıkmakla “çözümsüz” olarak suçlandığını görüyoruz.

 

Peki Kıbrıs Türkü’nün %70’i bu KKTC Devletini ilelebet yaşatma istemesinde haklımı?

 

Annan planı döneminde bir hayal kırıklığı yaşatılan halk, 24 Nisan 2004 referandumundan sonra AB Komisyonu’nun izolasyonların kaldırılması çağrısısını yerine getirmemesi, BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya vetosu ile geçemeyen Kofi Annan raporu, Mali yardım ve Doğrudan Ticaret Tüzükleri yani GKRY’nin KKTC topraklarını “kontrol altına alabilme” tüzükleri ile bir Ozmosiz sürecine sokulmak istendiğini görmesi neticesinde ne AB’den ne de Rum’dan hayır gelemeyeceğini çok iyi anladı. Lakin, Kıbrıs Türkü’ne anılan tüzükleri “başarı” olarak göstermeye ve Kıbrıs meselesini sanki de “izolasyonların kalkma” meselesi olarak göstermeye ve algılatmaya çalışan iktidar güçlerine “iki devletlilik tezi” olmazsa olmaz olacağını kamuoyu yoklamaları açıkça göstermiştir.

 

Zira, Kıbrıs Türkü neden Rumlara ve AB’ye güvenmediğini daha iyi ortaya koymak için AB üyesi olan Yunanistan’daki Batı Trakya Türk kardeşlerimizin durumuna bakmakta fayda olacaktır. Bugün Batı Trakya’da yaşayan Türk nüfus, halen kendilerini Türk olarak tanımlayamıyorlar. Türk adı taşıyan ne bir dernek, ne bir vakıf ne de bir festival gerçekleştiremiyorlar! Hele hele de, Yunanistan’ın yakın bir zaman önce azınlık dilleri ile ilgili yaptığı yasal düzenlemede başta Türklerin en yoğun olarak yaşadıkları İskeçe ve Gümülcine gibi yerlerde Türk asıllı Yunanistan vatandaşlarının anadilinde yayın hakkına örtülü yasak getirdi. Yeni yasa düzenlemeleri ile  Türk radyolarının kapanması ve yenilerinin kurulamamasını hedeflenmektedir. Böylece Türklerin ana dilini daha az kullanması ve Yunan nüfusunun içinde erimesi yani ozmosisi amaçlanıyor. Öte yandan yapılan yeni düzenleme ile konuşmaların olduğu programlarda öncelikli ve ağırlıklı dil Yunanca şartı getiren  Yunanistan’a AB’nin göz yumduğu görülüyor. Halbuki Türkiye’de azınlık dilleri ile yayın yapılması için ısrarcı olan AB kendi üyesi olan Yunanistan’ın yeni basın yasası ile Türkçe yayın yapan birçok radyo istasyonunu kapatmaya zorlaması görmezden geliniyor.

 

Batı Trakya Türkleri yalnızca bu sıkıntıları yaşamıyor, daha önce birçok diplomatı hedef gösteren Yunan basını yine Türk diplomatlarını hedef göstermeye devam ediyor. En son hedef gösterilen isim Elefterotipia Gazetesi yazarı Andreas Sakellion tarafından yapılarak Gümülcine Başkonsolosluğu Muavini Özgür Şahin’i hedef gösterildi. Neden hedef gösterildi? Özgür Şahin’in Batı Trakya’da “Müslüman azınlığı Türkleştirme faaliyetleri” yürüttüğü iddiasından ötürü! Yunanlılar var olan Türk kimliğini sadece “Müslümanlaşmış Yunanlılar” olarak deklere etmeye çalışarak onları “azınlık” gördüğünü ifade ederek anılan uygulamaları yerine getiriyorlar. Peki Konsolos Şahin böyle mi yapıyor? Konsolos Şahin oradaki Türk insanının şenliklerinde, etkinliklerinde yalnız bırakmayıp onlarla ilgilendiği için bu Yunanlılar tarafından rahatsız edici davranış olarak görüldü.

 

Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıllarda, yine Yunan basınından Stohos gazetesi Atina’daki Türk diplomat ve gazetecilerin isim, adres ve otomobillerinin plaka numaralarını yayımlayarak Atine Büyükelçilik Ateşesi Haluk Sipahioğlu’nu hedef göstermişti. Nitekim Sipahioğlu 1994’te bir suikast sonucu öldürüldü. Ayni gazete milliyet gazetesi Atina muhabiri Taki Berberakis’i de hedef seçmişti. Çünkü Berberakis Kıbrıs’taki S-300 füze krizi sırasında Rum tarafındaki röportajları ve Yunan-PKK işbirliğini fotoğraflamıştı.  Bugün Yunanistan Meclisin’de tek Türk vekil İlhan Ahmet’tir. Ancak Stohos gazetesi  14 Haziran'da Ahmet'in resmini sürmanşete koyarak, "İlhan Ahmet Sadık Ahmet'in izinde gidiyor. Sonu da Sadık Ahmet gibi olacak" yazdı. Çünkü 8-10 Haziran 2007 tarihleri arasında 7.cisi yapılacak Kiraz Festivali’nde bazı derneklerin Türk isminin geçerli olması  için mücadele vermişti.

Şu anda halen hem konsolosumuz Özgür Şahin hem de Yunanistan’ın Rodop Milletvekili İlhan Ahmet hedef olarak gösteriliyor. Peki soruyoruz azınlık hakları, demokrasi, eşitlik kavramları ile dünya insanlığını “kutsamaya” çalışan AB neden kendi üyesi içerisinde olanlara sessiz kalıyor? Hadi Batı Trakya’yı da geçtik, neden halen Kıbrıs Türkleri haklı oldukları halde “suçlu” görülen ve “sopa” uzatılan taraf oluyor? Kendi egemenlikleri kabul edilmiyor da Kosova’nın egemenliğinin tanınması girişimleri olabiliyor?

Ne diyelim tarihin gerçeklerini ifşa etmek, birileri için rahatsızlık uyandırsa da, özellikle de Kıbrıs Türklerini Batı Trakya’daki Türklerin durumuna düşürmek isteyenlerin bugün insan ve azınlık hakları eşitlik diye yola çıkarak ittifak olanlardan gelmesi sizce de düşündürücü değimlidir? Netice itibarıyla, buna çanak tutan bugünkü iktidar, yalnızca ve yalnızca kendi planlarının değil,  başkalarının planlarının bir parçası olduklarının da unutmasınlar.

 
 
  Bugün 11 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol